5 Temmuz 2015 Pazar

Biraz Felsefe :''Kötünün Zaferi''

   
      Zülfü Livaneli'nin Serenad'ını sonunda bitirdim.Kitap beklediğim gibi çok etkileyiciydi.Beni sarsan, üstünde uzun uzun düşünmeme sebep olan birçok bölümü vardı ama bir bölüm vardı ki beni gerçek anlamda felsefi anlamda düşüncelere itti.Bu bölüm Erich Auerbach'ın Pascal üzerine yazdığı ''Kötünün Zaferi'' adlı denemesinin olduğu bölümdü.Auerbach bu denemesine Pascal'dan alıntı yaparak başlamıştı ve burada kısaca adalet denen şeyin olmadığı güçlü ne derse onun olacağı belirtilmişti.
     Bu alıntıdan önce size Erich Auerbach hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum.Erich 1892 Berlin doğumlu bir Yahudidir.Nazi Almanya'sındaki malum baskılar yüzünden İstanbul Üniversitesinden aldığı davetle 1936 yılında Romanoloji bölümünde görev yapmak üzere İstanbul'a taşınır.İstanbul Üniversitesinde görev yaptığı 11 yıl boyunca yabancı dil öğretmenlerinin yetiştirildiği dil enstitüsünün yöneticiliğini yapar, çok sayıda deneme, inceleme ve makale yayımlar.Dünya çapında ünlü eseri ''Mimesis: The Representation of Reality in Western Literature''ı (Mimesis: Batı Edebiyatında Gerçekliğin Temsili) burada yazar.11 yılın sonunda 1947'de Amerika'ya göç eder ve çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliğinde bulunur.
    Bu kısa bilgiden sonra sıra Erich'in Pascal'dan yaptığı alıntıda:

   Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim.Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır.Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır.Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü,güçlü olanın ise adil olması gerekir.
   Adalet tartışmaya açıktır.Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır.Bu nedenle gücü adalete veremedik,çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti.Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.

                                                                                                        Blaise PASCAL   



      Bu yazı aslında direkt anlamda devlet denen organın zulmüne bir açıklama mahiyetinde ama ben olaya daha kişisel bakıyorum.Adil olanlar ezilmiş durumda, güçlü olanlar ise kendi menfaatleri gereği adil olmak yerine güçlerini kullanmayı tercih ediyorlar.Bu olay bence hayatımızın her alanında var.Kaldı ki adil olsak bile kime göre, neye göre adiliz.Bütün bunların sonucunda adil olmak göreceli ve genel bir adaletten söz etmek imkansız.Hobbes' in 'Homo homini lupus' (İnsan insanın kurdudur) sözüne  ve Nietzsche'nin güçlü olanın kazanması, zayıfların kaybetmesi gerektiği 'Üstün İnsan' modeline hak vermemek elde değil.İnsanoğlu yaratılış gereği hiçbir zaman ortak bir  noktaya varamayacak ve sonunu yine kendi getirecek.Bu yüzden insanı kendi kendini yok etmeye programlanmış bir makineye benzetirim hep.Herkes kendi hayatının baş rolünde ve bunu kimseye vermeye niyetli değil.Kendisi için, ailesi için, onun tarafında olanlar için...Bu kibir ve güçlü olma isteği her zaman için insanın içinde olacak ve hayat insanoğlu için bu şekilde son bulacak. Hiçbir zaman insanoğlu biz demeyi öğrenemeyecek.Hep bir yarış içinde olacak ve güçlü olan zayıf olanı ezecek.İnsanın yaratılışından kaynaklı bu duygular insanı insan yapan özellikler.Yani bunlar iyi insanda da kötü insanda da mevcut.Tanrı bizi insanoğlu olarak bu kadere yani kendi sonumuzu kendi getireceğimiz kaderine mahkum ederken neyi düşündü acaba?Belki de kimlerin güçlü olmayı ,kimlerin adil olmayı tercih edeceğini görmek içindir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder